Sepetim (0) Toplam: 0,00 TL
%25
Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar - Fahreddin er-Râzî

Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar

Liste Fiyatı : 0,00 TL
İndirimli Fiyat : 0,00 TL
Kazancınız : 0,00 TL
9789753556453
362433
Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar
Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar
0.00

Elinizdeki eser, büyük müfessir, kelamcı, filozof ve usul bilgini Fahreddin Râzî ile Orta Asya’nın Harezm bölgesine gelen bir Hıristiyan rahip arasında cereyan eden teolojik tartışmayı içermektedir. Râzî, diyalog tarzında kaleme aldığı eserinde Hıristiyan teolojisine güçlü itirazlarda bulunmaktadır. Münazaradaki en önemli tartışma konusu, Hıristiyan inancındaki Hz İsa’nın tanrı olduğu (!) iddiasıdır. Râzî, aklî ve felsefî argümanlarla Hz. İsa’nın mucizelerinin onun tanrılığına değil, peygamberliğine delil olabileceğini ortaya koymaktadır. Hıristiyanların, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve İslam dinine yönelttikleri eleştirilere de gerekli açıklamaları getiren Râzî, iki din müntesipleri arasındaki diğer teolojik ve kültürel konuları da tartışmaktadır. Dinler arası ilişkilerin bazılarınca dışlama bazılarınca diyalog anlamına geldiği bir dönemde bu klasiği okumak gerçek bir zihinsel deneyim olacaktır. Daha önce İz Yayıncılık neşriyatı arasında yayınlanan Âmirî’ye Göre İslam ve Öteki Dinler adlı kitabın yazarından titiz bir çeviri çalışması.


HAKKINDA YAZILANLAR

Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar

Hakan Olgun, Milel ve Nihal, Cilt 3, Sayı 1, Ocak-Nisan 2007, s. 173-175.

Geçtiğimiz yılın Eylül ayında Papa XVI. Benedictus’un İslam dinini ve değerlerini tahkir edici söylemleri önemli bir gündem oluşturmuştur. Papa, Bizans İmparatoru Manuel II. Palaiologos’un, muhtemelen 1391 yılında, Farisi bir bilgin ile Hıristiyanlık, İslam ve her ikisinin gerçekliği üzerine yaptığı konuşmanın yer aldığı bir diyalogu, bu tahkir söyleminin kaynağı olarak göstermiştir. İmparator ile Müslüman bilgin arasındaki münazara sırasında dile getirilen ifadelerin yüz yıllar sonra Hıristiyan aleminin lideri tarafından, dinsel sorumluluk anlayışı bir yana, psikolojik ve pedagojik kaygılardan bigane bir şekilde tekrar edilmesi, insanlığın geleceği adına diğer dinlerle uyumlu iletişimin imkanın ne derece zor olduğunu ayrıca ortaya koymuştur.

Papa XVI. Benedictus’un bu sorumsuzluğu bilimsel ve dinsel çevrelerde tartışılırken, tarihte Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki dini tartışmaların mahiyeti konusu, önemine rağmen pek fazla hatırlanmamıştır. Dinler tarihi geleneği içinde köklü bir yeri olan ve kapsamlı bir literatür oluşturan dinsel münazaralar ve reddiye yazıları, geçmişten günümüze dinlerin ve din mensuplarının birbirlerini tanımlamaları sürecine oldukça aydınlatıcı bir ışık tutmaktadır. İslam bilim tarihinin büyük müfessir ve kelamcılarından olan Fahreddin Râzi (1148-1209)’nin Münâzara fi’r-Redd ale’n-Nasârâ adlı eseri bu tür literatüre klasik bir örnek olmaktadır. XII. yüzyılda, Orta Asya’nın Harezm bölgesine gelen bir Hıristiyan rahip ile Râzi arasında gerçekleşen münazaranın, içeriği itibariyle halen güncelliğini koruduğunu fark etmek hiç de zor değildir.

Abdülmecid en-Neccâr tarafından tahkik edilen eser Hidayet Işık tarafından tercüme edilerek Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar adıyla okuyucuya sunulmaktadır. Dinler tarihi akademisyeni olan mütercim Işık, kitabın sunuş bölümünde eseri, Râzi’ye nispeti, bilimsel değeri, izlenen metot ve muhteva bakımından kapsamlı bir değerlendirmeye tâbi tutmaktadır. Eserde söz konusu edilen Hıristiyanlık bölümünde, Hıristiyan münazaracının Hz. İsa’nın tabiatı, çarmıh ve Hz. Meryem hakkındaki söylemlerine dayanılarak Nesturiliği temsil ettiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Işık, sözü edilen Hıristiyanlığın doğruluk derecesini ele aldığı bölümde Hıristiyan rahibin, başta hulul olmak üzere Hz. İsa’nın iki tabiatı konusundaki çelişkilerine dikkat çekerek, adeta okuyucuyu ilerleyen sayfalardaki çetin teolojik tartışmalara hazırlamaktadır.

Devam eden bölümde, bu küçük eserin tahkikini yapan en-Neccâr’ın Râzi ve metin hakkındaki kanaatleri yer almaktadır. Bu kısımda Münazara’nın bulunduğu orijinal yazmanın 12/18 ölçülerinde ve orta hacimde 25 varaktan ibaret olduğu bildirilmekte ve her sayfada 17 satırın bulunduğu, anlaşılır bir Doğu hattıyla kaleme alındığı belirtilmektedir.

Münazara “Hıristiyan” ve “Râzi” başlıkları altında diyalojik bir formda şekillenmiştir. Tartışma temel olarak Hz. Muhammed’in peygamberliği, Hz. İsa’nın üstün olduğu, Hz. İsa’nın tanrılığının reddedilmesi ve iptali üzerinde gerçekleşmiştir. Hıristiyan münazaracı, Râzi’nin Hıristiyan teolojisine ilişkin eleştirilerini cevaplayıp Hz. Muhammed’in peygamberliğinin kırk yıl gecikmesi meselesi ve Hz. İsa ile üstünlük kıyaslaması, Kur’an’daki müteşabih ayetler ve Kur’an’nın saf Allah kelamı olduğuna dair şüphelerini içeren kapsamlı bir karşı koymada bulunmaktadır. Râzi ise kelam ilminin temel metotlarıyla süslediği cevabında, bir yandan dile getirilen şüpheleri gidermeye çalışmış diğer yandan Hıristiyan rahibin Hıristiyanlığa ilişkin temel itikadını sarsıcı söylemler dile getirmiştir.

Râzi’nin uzunca bir cevabın ardından Hıristiyan münazaracı ile arasında ilginç bir diyalog geçmektedir. Hıristiyan rahip Râzi’ye “bana galebe ettin ve beni cevaptan aciz bıraktın” itirafında bulunur. Râzi’nin “bunu itiraf ettiğine göre benim dinim olan İslam dinine dönmen gerekir” (s. 69) çağrısına Hıristiyan rahip olumsuz cevap verir. Bunun üzerine Râzi’nin “dininin esasının, ilminin, imanının ve kesinliğinin kurallarını bana haber verir misin” talebine Hıristiyanın verdiği cevap saplantılı bir ruh halini yansıtan dehşet verici bir içerik taşımaktadır: “Dinimizin kuralı, Muhammed’in yalanlanmasına ve ona karşı düşmanlığa dayanır. Hatta zamanımızda yaşasaydı onu en kötü şekilde öldürürdük. Eğer [Tanrı] bizi onun ümmetinin hükümdarlarına, alimlerine ve imamlarına muzaffer kılsa, onları boğazlamakla, onların büyüklerinin, salihlerinin ve zahitlerinin derilerini yüzmekle [Tanrı]ya yaklaşırdık. Şayet elimize geçse, onların ilim, hikmet ve marifetle ilgili bütün eserlerini, tefsir ve hadis kitaplarını, Kur’an sahifelerini mutlaka parçalardık” (s. 70). Daha galiz ifadelerle İslam dini, Kur’an, Hz. Muhammed ve Müslümanlara yönelik hakareti aşan nitelemeler uzayıp gitmektedir. Fakat Râzi’nin bu ifadelere verdiği cevap, hem ona karşı öfkesini hem de bu öfkenin aşkın bir varlık tarafından konulan haddi aşmama emrine bağlı bir itidali yansıtmaktadır: “Şayet zımmi hukuku ve peygamberin sizin ve bizim aramızdaki zimmet akdini koruma tavsiyesi olmasaydı, şu saatte seni en kötü şekilde öldürmekle Allah’a yaklaşırdım” (s. 71).

Râzi’nin şahsında tarih, İslama hakaret eden bir insanın hakaret ettiği dinin emirleri sayesinde hayatta kaldığının en güzel örneğine şahit olmuştur. Ölçüsüz bir taşkınlık ve düşmanlığa karşı gösterilen bu sorumluluk duygusu ve hümaniter bilinç, aynı kısır döngüsel söylemler etrafında dönüp duran Papa XVI. Benedictus mantığına verilmiş en güzel cevap olsa gerek.

Kitaptaki tartışma bundan sonra da sürmektedir. Hıristiyan münazaracı Hz. İsa’nın üstünlüğü, İslam’ın kılıçla yayılan bir din olduğu ve Kur’an’a ilişkin şüphelerini içeren sorulara Râzi’nin verdiği cevaplarla devam etmektedir. Kitabın sonunda ise okuyucuyu hoş bir sürpriz beklemektedir.

Işık’ın güzel bir tercümesi ve akıcı üslubuyla her kesimden okuyucuya hitap etme niteliği kazanan bu eser, asırlar sonra güncelliğini halen sürdürmesi bakımından çok ilginç bir metin-belge niteliğindedir.

  • Açıklama
    • Elinizdeki eser, büyük müfessir, kelamcı, filozof ve usul bilgini Fahreddin Râzî ile Orta Asya’nın Harezm bölgesine gelen bir Hıristiyan rahip arasında cereyan eden teolojik tartışmayı içermektedir. Râzî, diyalog tarzında kaleme aldığı eserinde Hıristiyan teolojisine güçlü itirazlarda bulunmaktadır. Münazaradaki en önemli tartışma konusu, Hıristiyan inancındaki Hz İsa’nın tanrı olduğu (!) iddiasıdır. Râzî, aklî ve felsefî argümanlarla Hz. İsa’nın mucizelerinin onun tanrılığına değil, peygamberliğine delil olabileceğini ortaya koymaktadır. Hıristiyanların, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve İslam dinine yönelttikleri eleştirilere de gerekli açıklamaları getiren Râzî, iki din müntesipleri arasındaki diğer teolojik ve kültürel konuları da tartışmaktadır. Dinler arası ilişkilerin bazılarınca dışlama bazılarınca diyalog anlamına geldiği bir dönemde bu klasiği okumak gerçek bir zihinsel deneyim olacaktır. Daha önce İz Yayıncılık neşriyatı arasında yayınlanan Âmirî’ye Göre İslam ve Öteki Dinler adlı kitabın yazarından titiz bir çeviri çalışması.


      HAKKINDA YAZILANLAR

      Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar

      Hakan Olgun, Milel ve Nihal, Cilt 3, Sayı 1, Ocak-Nisan 2007, s. 173-175.

      Geçtiğimiz yılın Eylül ayında Papa XVI. Benedictus’un İslam dinini ve değerlerini tahkir edici söylemleri önemli bir gündem oluşturmuştur. Papa, Bizans İmparatoru Manuel II. Palaiologos’un, muhtemelen 1391 yılında, Farisi bir bilgin ile Hıristiyanlık, İslam ve her ikisinin gerçekliği üzerine yaptığı konuşmanın yer aldığı bir diyalogu, bu tahkir söyleminin kaynağı olarak göstermiştir. İmparator ile Müslüman bilgin arasındaki münazara sırasında dile getirilen ifadelerin yüz yıllar sonra Hıristiyan aleminin lideri tarafından, dinsel sorumluluk anlayışı bir yana, psikolojik ve pedagojik kaygılardan bigane bir şekilde tekrar edilmesi, insanlığın geleceği adına diğer dinlerle uyumlu iletişimin imkanın ne derece zor olduğunu ayrıca ortaya koymuştur.

      Papa XVI. Benedictus’un bu sorumsuzluğu bilimsel ve dinsel çevrelerde tartışılırken, tarihte Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki dini tartışmaların mahiyeti konusu, önemine rağmen pek fazla hatırlanmamıştır. Dinler tarihi geleneği içinde köklü bir yeri olan ve kapsamlı bir literatür oluşturan dinsel münazaralar ve reddiye yazıları, geçmişten günümüze dinlerin ve din mensuplarının birbirlerini tanımlamaları sürecine oldukça aydınlatıcı bir ışık tutmaktadır. İslam bilim tarihinin büyük müfessir ve kelamcılarından olan Fahreddin Râzi (1148-1209)’nin Münâzara fi’r-Redd ale’n-Nasârâ adlı eseri bu tür literatüre klasik bir örnek olmaktadır. XII. yüzyılda, Orta Asya’nın Harezm bölgesine gelen bir Hıristiyan rahip ile Râzi arasında gerçekleşen münazaranın, içeriği itibariyle halen güncelliğini koruduğunu fark etmek hiç de zor değildir.

      Abdülmecid en-Neccâr tarafından tahkik edilen eser Hidayet Işık tarafından tercüme edilerek Hıristiyanlığın Reddine Yönelik Tartışmalar adıyla okuyucuya sunulmaktadır. Dinler tarihi akademisyeni olan mütercim Işık, kitabın sunuş bölümünde eseri, Râzi’ye nispeti, bilimsel değeri, izlenen metot ve muhteva bakımından kapsamlı bir değerlendirmeye tâbi tutmaktadır. Eserde söz konusu edilen Hıristiyanlık bölümünde, Hıristiyan münazaracının Hz. İsa’nın tabiatı, çarmıh ve Hz. Meryem hakkındaki söylemlerine dayanılarak Nesturiliği temsil ettiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Işık, sözü edilen Hıristiyanlığın doğruluk derecesini ele aldığı bölümde Hıristiyan rahibin, başta hulul olmak üzere Hz. İsa’nın iki tabiatı konusundaki çelişkilerine dikkat çekerek, adeta okuyucuyu ilerleyen sayfalardaki çetin teolojik tartışmalara hazırlamaktadır.

      Devam eden bölümde, bu küçük eserin tahkikini yapan en-Neccâr’ın Râzi ve metin hakkındaki kanaatleri yer almaktadır. Bu kısımda Münazara’nın bulunduğu orijinal yazmanın 12/18 ölçülerinde ve orta hacimde 25 varaktan ibaret olduğu bildirilmekte ve her sayfada 17 satırın bulunduğu, anlaşılır bir Doğu hattıyla kaleme alındığı belirtilmektedir.

      Münazara “Hıristiyan” ve “Râzi” başlıkları altında diyalojik bir formda şekillenmiştir. Tartışma temel olarak Hz. Muhammed’in peygamberliği, Hz. İsa’nın üstün olduğu, Hz. İsa’nın tanrılığının reddedilmesi ve iptali üzerinde gerçekleşmiştir. Hıristiyan münazaracı, Râzi’nin Hıristiyan teolojisine ilişkin eleştirilerini cevaplayıp Hz. Muhammed’in peygamberliğinin kırk yıl gecikmesi meselesi ve Hz. İsa ile üstünlük kıyaslaması, Kur’an’daki müteşabih ayetler ve Kur’an’nın saf Allah kelamı olduğuna dair şüphelerini içeren kapsamlı bir karşı koymada bulunmaktadır. Râzi ise kelam ilminin temel metotlarıyla süslediği cevabında, bir yandan dile getirilen şüpheleri gidermeye çalışmış diğer yandan Hıristiyan rahibin Hıristiyanlığa ilişkin temel itikadını sarsıcı söylemler dile getirmiştir.

      Râzi’nin uzunca bir cevabın ardından Hıristiyan münazaracı ile arasında ilginç bir diyalog geçmektedir. Hıristiyan rahip Râzi’ye “bana galebe ettin ve beni cevaptan aciz bıraktın” itirafında bulunur. Râzi’nin “bunu itiraf ettiğine göre benim dinim olan İslam dinine dönmen gerekir” (s. 69) çağrısına Hıristiyan rahip olumsuz cevap verir. Bunun üzerine Râzi’nin “dininin esasının, ilminin, imanının ve kesinliğinin kurallarını bana haber verir misin” talebine Hıristiyanın verdiği cevap saplantılı bir ruh halini yansıtan dehşet verici bir içerik taşımaktadır: “Dinimizin kuralı, Muhammed’in yalanlanmasına ve ona karşı düşmanlığa dayanır. Hatta zamanımızda yaşasaydı onu en kötü şekilde öldürürdük. Eğer [Tanrı] bizi onun ümmetinin hükümdarlarına, alimlerine ve imamlarına muzaffer kılsa, onları boğazlamakla, onların büyüklerinin, salihlerinin ve zahitlerinin derilerini yüzmekle [Tanrı]ya yaklaşırdık. Şayet elimize geçse, onların ilim, hikmet ve marifetle ilgili bütün eserlerini, tefsir ve hadis kitaplarını, Kur’an sahifelerini mutlaka parçalardık” (s. 70). Daha galiz ifadelerle İslam dini, Kur’an, Hz. Muhammed ve Müslümanlara yönelik hakareti aşan nitelemeler uzayıp gitmektedir. Fakat Râzi’nin bu ifadelere verdiği cevap, hem ona karşı öfkesini hem de bu öfkenin aşkın bir varlık tarafından konulan haddi aşmama emrine bağlı bir itidali yansıtmaktadır: “Şayet zımmi hukuku ve peygamberin sizin ve bizim aramızdaki zimmet akdini koruma tavsiyesi olmasaydı, şu saatte seni en kötü şekilde öldürmekle Allah’a yaklaşırdım” (s. 71).

      Râzi’nin şahsında tarih, İslama hakaret eden bir insanın hakaret ettiği dinin emirleri sayesinde hayatta kaldığının en güzel örneğine şahit olmuştur. Ölçüsüz bir taşkınlık ve düşmanlığa karşı gösterilen bu sorumluluk duygusu ve hümaniter bilinç, aynı kısır döngüsel söylemler etrafında dönüp duran Papa XVI. Benedictus mantığına verilmiş en güzel cevap olsa gerek.

      Kitaptaki tartışma bundan sonra da sürmektedir. Hıristiyan münazaracı Hz. İsa’nın üstünlüğü, İslam’ın kılıçla yayılan bir din olduğu ve Kur’an’a ilişkin şüphelerini içeren sorulara Râzi’nin verdiği cevaplarla devam etmektedir. Kitabın sonunda ise okuyucuyu hoş bir sürpriz beklemektedir.

      Işık’ın güzel bir tercümesi ve akıcı üslubuyla her kesimden okuyucuya hitap etme niteliği kazanan bu eser, asırlar sonra güncelliğini halen sürdürmesi bakımından çok ilginç bir metin-belge niteliğindedir.

      Stok Kodu
      :
      9789753556453
Kapat